Kayıtlar

Resim
               Kemal Sayar'ın  Yavaşla'sına başladım. Yani çok daha iyi kitapları varken bu kitabın ününün sebebini henüz daha anlayamadım ama dur bakalım daha başındayım, sürprizlerle  şaşırıp etkilenmeyi umuyorum. Kitabı şu ana kadar benim için ilginç kılan cümle değil de bazı kelimelerin altını çizmem oldu.  derin sakin özenli usul usul telaşsız Şu yukarıda yazılı olanların hepsi keşke benim olsa. İçimde sıcacık sarıp sarmalasam onları. Çünkü artık fark ediyorum ki hızı ölçüsünde yüzeysel bir hayatım var ve gerçekten hiç vaktim yok durup ince şeyleri anlamaya. Usul usul içime bakmaya ihtiyacım var. Allah ile ilişkimi derinlemesine onarmaya da. Zamanın hızının çıldırtıcılığı karşısında direnerek sakin kalmalı ve sakinliğimin zamanı genişleteceğini kabul edip, tecrübe  edebilmeyelim. Çok da uzak olmayan bir gelecekte benden ayrılacaklarını bildiğim çocuklarımla geçen zamanı telaşsızca , 'hadi' sizce geçirmeliyim. Hem çocuklarıma hem de dünyaya küçük, basit  şeylerle gü
 Merhaba 6 Şubat 2023 günü ülkemde çok büyük bir deprem oldu. Ölü sayısının şimdilik 42 bin olduğu devasa bir deprem. Yıkıldık. Takip eden günlerde twitterda şöyle yazmış biri ' Öyle bir deprem ki ; gidenler canından kalanlar aklından oldu.' Ben ne yazsam bu kadar iyi anlatabileceğimi düşünmüyorum. Yaşanan acıların ucu bucağı yok. Öyle ki kefen sıkıntısının yaşandığı, insanların  çöp poşetleriyle gömüldüğü, tarla sürer gibi dönümlerce arazilere mezarların kazıldığı bir yıkım. Aklımız, kalbimiz yangın yeri. Sıcak yatağımızda uyumanın, 'şimdilik' yıkılmamış evimizde nefes almanın, yemek yemenin  hissettirdiği suçluluk duygusuyla 'ya burada da deprem olursa çocuklarımı nasıl korurum' korkusu birlik oluyor ve hayatı yaşanamaz hale getiriyor.  Dün çocukların servisinin gelmesini beklediğim yerden insanları, telaşlarını, arabaları, büyük büyük binaları izlerken şunları düşündüm ; bu dünya bir misafirhane ise ve ben de bir misafirsem ben burada çok güzel deniz mavilikl
Ankara'ya veda.. Hayat geçiyor perde perde diyor ya şarkıda, bir perdeyi kapatıp yenisini açtım ben. Ankara ah Ankara... İlk gelişimde; kaç yıl kalırsam kalayım zaten gideceğime emin olduğum soğuk, siyah şehir. Geçirdiğim 9 yıl sanki bir ömrün prototipi gibiydi. Kötü günlere eş güzellikler, kalbimi yakan dostlarla ömre şifa ahretlikler, sıcak yuvalar ve sarı odalar ve daha neler neler gördüm burada. Şimdi bugün en olgun yaşımdan, kendimi en iyi tanıdığım şu noktadan bakınca Ankara ve içinde yaşadıklarım beni, ben yapmasa da çok güzel bir kıvama getirmiş. Kaderi ve üzerimizdeki tezahürlerini yaratan ne güzel yaratmış ve yine o Yaradanın öyle güzel öyle merhametli bir zamanlaması var ki O, aklımı ve kalbimi yoran, sıkan ve kendi irademle içinden çıkamayacağımı bildiği bir kuyunun içinden beni zarifçe çıkarıp ferah bir yeşilliğe bıraktı. E Allah kuluna yetmez mi ve Allah bizim kendimiz için istediğimizden daha iyisini istemez mi?  Ankara hoşça kal. Dostlarım var evlerinde, kahkahaları
 Bir okul döneminin daha sonuna geliyoruz. Lisede son derslerde Allah'ım hayatımdan bir okul günü daha eksildi sana hamdü senalar olsun diye şükrederdim. Öğretmen olacağımı bilmeden :) Hiç istemedim bu arada öğretmen olmayı. 15 yıl geçti hala daha istediğim söylenemez. Eşimle evlenirken seninle evlenirim ama beni öğretmenlikten kurtaracaksın dedim tamam deyince evlendim, dur bakalım hala kurtaracak bekliyoruz :) Öğretmenlik yapmayı istemesem de elimden ne nasıl geliyorsa, varımı yoğumu ortaya koya koya yaptım şimdi Allahım var hakkımı yemeyeyim. Özellikle de bu sene sanırım sınırlarımı zorladığım, kendimi aştığım bir yıl oldu. Üzerine bir de erasmus projesi yazdım.Şu an kafalar tam olarak yandı. Bu karne tatiline o kadar çok ihtiyacım var ki.Bir yerlerde oturup sadece durmak istiyorum. Biraz da kendim ettim kendime gibi oldu. Fazla yüklendim. Geçen çocuklarımın dergilerinin birinden tembel hayvan resmi kesip masama koydum. Yavaşla! desin diye bana.  Bazen eskiyi düşününce zamanın d
Bugün öylesine telefona baktığım bir anda Orhan Pamuk'un yeni kitabının çıktığını gördüm. Evet tamam bekliyordum ama kesin çıkış tarihini bilmiyordum. Veba Geceleri...Bir anda karşımda görünce hemen çıkış tarihine baktım. 10 gün önce çıkmış. Üzüldüm. Çünkü 10 gündür neden bilmiyorum?. Çünkü Orhan Pamuk ile ilgili böyle bir haberi ben nasıl geriden takip ederim? Üstelik eşek kardeşim kitabı almış bile :) Ama uzun süredir kalbimin böyle attığını, böylesine heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Elim ayağıma dolaştı. Hangi siteye gireyim, nereden sipariş vereyim bi panik oldum.  Bu öylesine garip bir hal ki... Bir yazar ile böylesine derin bağlar kurabilmek. Her yazdığının kalbinde ve beyninde bir yerlere dokunması ve onları bu denli derinden sarmalaması. Bilmiyorum belki şarkıcı ve oyuncuların da insanlar üzerinde böyle etkileri vardır. Ben tecrübe etmedim, edeceğimi de sanmıyorum zira şarkılar ya da filmler hiçbir zaman beni bir kitap kadar etkileyemedi bu zamana kadar. Ama Orhan Pamuk...
Resim
 Yazarın kendine aldığı ledli kaktüse duyduğu aşktan sebep kaktüsünü övme postudur. Beğenmeyen okumasın :) Ya aşırı güzel değil mi? İyi ki mağazanın parlak ışıkları altındaki sönük haline aldanıp almaktan vazgeçmemişim. Eve getirince  çocuklar görmesin diye onu hemen güvenli bi yere sakladım. Ya bi de öyle güzel aydınlatıyor ki inanamazsın. Aklıma geldikçe gidip gidip yanına koşuyorum, ışıklarını yakıp bakıyorum, sevimli şey seni :) İyi geliyor bazen yenilik, parıltı, bakışları başka bir yöne çevirmek... Yorulduk çünkü artık pandemiden, karantinadan, maskeden, mesafeden. Kızım bugün diyor ki 'baba tamam parka gitmeyelim de el ele tutuşup biraz dolaşalım'. Ah benim gözümün nurları...Daha önce de yazdığım gibi ben de abidik gubudik bir sürü şeyle meşgul olmaya çalıştım kafayı yakmamak için. Ama en etraflıca uğraştığım ve sonuçlarını güzel aldığım ev dekorasyonu çalışmaları oldu. Minimal yaşamla başladığım dekorasyon yolculuğuma bu ışıklı kaktüsle devam ediyorum :))) Yani yemedi b
Resim
  Hüzünlü Yazı Babannemiz öldü. Çok üzgünüm. İlk kez bu kadar yakın olduğum biri vefat etti. Kalbim sızım sızım. Kilerde turşuları ,reçelleri var. Buzlukta efsane su böreği... Çocuklar her sabah uyandıklarında onun ördüğü yelekleri giyiyorlar .Çekmecemi her açışımda onun hediyesi inci kolye, kızıma aldığı bebek bileziği, ah bir de kendi ölen kızının hatırası yaka iğnesi. Ne olacak şimdi bunlar? Bunca hatıra ile nasıl başa çıkacağız. Babannemi çok kişi sevmezdi. Hep açtığı yaraları dinledim, kimse iyi bir şey demedi.  Ama ben hiç incinmedim ondan. Hep iyilik,hep ne var ne yok önümüze serme,hep arama sorma, hep bi ihtiyacımızı giderme çabası,hep bi bizim için endişe, dua... Ah çok üzgünüm. Her cuma kime yollarım çocukların fotoğraflarını. Samsun'a gittiğimde ikinci kapım neresi artık benim? O köfteyi, o patatesi, o eti kimse senin gibi kızartamayacak. Bir daha börek yemesem eksik hissetmem çünkü hiç biri seninki olmayacak. Daha hangisini sayayım babanne ya? Nasıl böyle izler bırakabi